7.31.2008

When it started we had high hopes
Now my back's on the line
My back's on the ropes
When it started we were alright
But night makes a fool of us in the daylight
Then we were dying of frustration
Saying Lord lead me not into temptation
But it’s not easy when she turns you on
Sin, stay gone
If you’d only, if you’d only say yes
Whether you will's anybody’s guess
God only God knows I'm trying my best
But I’m just so tired of this loneliness
Hey So up they picked me by the big toe
I was held from the rooftop then they let go
Dizzily screaming 'Let the windows down'
As I crawl to the ground
If you'd only if you'd only say yes
Whether you will's anybody's guess
God only God knows she won't let me rest
But I'm just so tired of this loneliness
I've become so tired of this loneliness
you are invisible.. go visible..

yaz bitmeden makinasını almak istedi. hüzünlü fotoğrafçı ferah bol elbiseleriyle çekmek istedi onun fotoğraflarını. gülüşüne güneş karışsın, saçının rengi açılsın güneşten, gözü güneşten kamaşsın ama güneş gözlüğü takmasın yine de. kendi gözünü kapattıkça etrafına, kadrajını gözü kıldı. baktığı ne kadar 'gizli' varsa şeritlerinde bitti. gözlerini kırptıkça deklanşör sesi çıkmaya başladı ki aynı saniyelerde televizyonda dişisine kendini beğendirmek için doğadaki seslerin taklidini yapan bir kuşa dair belgesel dönüyordu. o dişisine doğadaki görüntüleri sunuyordu şimdi. gözünün gördüklerini göstermek istiyordu. sustuklarım bu gördüklerimde konuşuyor aslında diyordu. görseline dilini verdi. öpüşlerinin tadı kaçtı sandı.



fotoğraf çekmez miydin?

7.18.2008

Yatıp uyumak
Böyle yarım bırakmak bu geceleri
Ne fena,
Sayılı her şey aslında
Ardımızda kalacak gecelerden yoksunuz
Bu yaşımızın bu gecesi yok bir daha
Ve yokluğun, rüzgarın perdeyle oynaşmasıyla ne hüzünlü

Gözlerin dolsa bana yeni rüyana uyandığında,
Anlam veremesen uyanmak istememene