10.30.2008

kırık çanak yazı dizisi ya da bir sıkılan simitçinin anıları - (biiiiiiiiiiirr)

sevgili mardy bum,

iki gün oldu çanak vakası gerçekleşeli.. ve sı kıl dım.

henüz seda sayan izlemeye başlamadım tamam, tamam ev aydınlıkken sevdiğim kırmızı kanepemde yayılabilmek güzel tamam, o - bu - şu .. tamam da ben sı kıl dım.. fffffffff

zamanım varken yazsam diyorum.. -sem, -sam isteklerde kalıyor o da.. içimden çıkan bu şu anda nitekim..

feyzbuk denen şeye dönüş yaşıyorum bi de. dur bakiym şu ne yapmış o ne yapmış, kiminleymiş.. saçma sapan, işim yok ya!

yavaş müzik hızlıdan sonra fazla yavaş, hızlı yavaştan sonra fazla hızlı.. hep hızlı ya da hep yavaş seçenek bile değil. eskinin 'kendini yutan kız'ına dönücem, korkuyorum mardy bum. sahi sen gülbeşeker sever misin? o zaman de ki ben gülbeşekeri sevdim, de. sı kıl dım. an itibarıyla da hava karardı. hemen, erkenden habersiz kararıyor artık. oysa oysa ben siipora da başlamıştım. hani fit olucaktım ben? feet olucaktım? foot muydu tekil yoksa feet mi? bu da hep karıştırdığım şeylerden biridir. küçükken bir de leyhle aleyhi karıştırırdım ben. hep anliym diye cümle içinde kullanırdım, okuduğumda anlamadığımda kendi cümlemin içinde kullanırdım, o zaman anlardım, hani şu 'babamın aleyhi var' tarzı cümlelerden.. eheheh.. tamam komik değil ama simitin üstünde oturuyor olmam yeterince komik aslında görseniz. ne söylersem söyliym şu şeyin üstündeyken hepsi önceden hiç olmadıkları kadar komikler.

bu akşam da aşkı memnu var. aşk-ı pardon. sayın halit ziyanın ilk romansı dillere destan yeni nesil sakız dizisi oldu. ne beydi? ekrem? yok değil.. ay unuttum! heh! adnan bey. neyse. yazının başında henüz seda sayan izlemediğimi söylemiştim değil mi? umarım bu eksiğimi akşam dizileriyle kapatabilirim gözünüzde. saygılar.

iş, güç güzel şeyler yau. kıymetini bilmek lazım. cam fanusum seni şimdiden özledim! oksijensiz havanı. sol omzumun üstünden esen soğuk hava dalganı.

şimdi teoman diyor ki fonda; 'aşşkkk kırıntısıyla doymaktansaaa tek başıma aç kalırım bu hayatta..' bunu teomanla birlikte türküyü çığıran kızımız dedi. teoman ipte yürüyormuş öyle diyor. bi de bisürü anlayamadığım şey ekliyor. bazen merak ediyorum bu pop türküler türkçe mi diye! bu kadar anlayamaz insan anadilini bazen.

anadil dedim de annem ne zaman dönecek bakalım? ben o zamana kadar kafayı sıyırmış olabile bilecek miyim bakalım?! yaaa biri şu kombiyi kapatsın. sizce de çok sıcak olmadı mı??

ohhh biraz da olsa rahatladım.

hadi baaaaaaaaayyyyyyyyyyyyy

8.29.2008

...

Çok iyi nefesle efendim der
Fıtık atarım

Katın herhangi bir yerinde çalışan klimayı anında tespit eder
Üç bin çeşit kolonyayı üst üste sıkarıma

Abur cuburda sınır tanımaz
Mesaide iş sandalyemde fütursuzca uyur,
Kendimi halının üstüne atmakla işverenimi tehdit ederim

Doğum günü partilerinde yuvarlak masaya ilk saldıran da
New west ayakkabıyı ayağından çıkarmayan da benim
Çok iyi bir çalışanım
Ne iyi bir çalışanım
Canım benim
Canım benim!!


...

8.28.2008

...

sevgili birisinin dudaklarından dökülen sözler kadar güzeldir parmaklarından dökülenler kelimeler de..

uzun uzun yazmak istiyorum..

çok şey söylemek istiyorum,


belki sonra.


şu anda aklımda dönüp de durmayan daha yoğun bir şey var,

sıcak ve ekşi bir cümle

sıcak ve ekşi ve içinde özlem olan bir cümle.

..

8.13.2008

..

Kendi Kendini Yutup Yok Eden Kızın Hikayesi

Bir gün bir kız çok sıkılmış, canı da sıkkınmış, ki ikisi birbirinden farklıdır yakın gözükseler de.
Karnı acıkmış ve ne yapacağını düşünürken aklına kendini yutmak gelmiş.
Kendini yutmuş.
Bedeni ortadan kaybolunca ilk anda mutlu olmuş ama sonra etrafına bir bakmış ki tek görebildiği kendisiymiş.
Sonsuza dek kendi içine hapsolmuş.

Sonsuz son.

..
...

ağustos

eylüle kaçan

temmuzdan kaçan

sıcaklığı hafifleterek huzuru getirmek isteyen ağustos

kararsızlığım gözlere takılı bu ağustosta

iç içe geçerek yer değiştiren gözbebeklerine

..
....


monochrome in pink written with an orange pen by a yellow girl,

trying just trying to hide 'the monochrome inside'..


...

7.31.2008

When it started we had high hopes
Now my back's on the line
My back's on the ropes
When it started we were alright
But night makes a fool of us in the daylight
Then we were dying of frustration
Saying Lord lead me not into temptation
But it’s not easy when she turns you on
Sin, stay gone
If you’d only, if you’d only say yes
Whether you will's anybody’s guess
God only God knows I'm trying my best
But I’m just so tired of this loneliness
Hey So up they picked me by the big toe
I was held from the rooftop then they let go
Dizzily screaming 'Let the windows down'
As I crawl to the ground
If you'd only if you'd only say yes
Whether you will's anybody's guess
God only God knows she won't let me rest
But I'm just so tired of this loneliness
I've become so tired of this loneliness
you are invisible.. go visible..

yaz bitmeden makinasını almak istedi. hüzünlü fotoğrafçı ferah bol elbiseleriyle çekmek istedi onun fotoğraflarını. gülüşüne güneş karışsın, saçının rengi açılsın güneşten, gözü güneşten kamaşsın ama güneş gözlüğü takmasın yine de. kendi gözünü kapattıkça etrafına, kadrajını gözü kıldı. baktığı ne kadar 'gizli' varsa şeritlerinde bitti. gözlerini kırptıkça deklanşör sesi çıkmaya başladı ki aynı saniyelerde televizyonda dişisine kendini beğendirmek için doğadaki seslerin taklidini yapan bir kuşa dair belgesel dönüyordu. o dişisine doğadaki görüntüleri sunuyordu şimdi. gözünün gördüklerini göstermek istiyordu. sustuklarım bu gördüklerimde konuşuyor aslında diyordu. görseline dilini verdi. öpüşlerinin tadı kaçtı sandı.



fotoğraf çekmez miydin?

7.18.2008

Yatıp uyumak
Böyle yarım bırakmak bu geceleri
Ne fena,
Sayılı her şey aslında
Ardımızda kalacak gecelerden yoksunuz
Bu yaşımızın bu gecesi yok bir daha
Ve yokluğun, rüzgarın perdeyle oynaşmasıyla ne hüzünlü

Gözlerin dolsa bana yeni rüyana uyandığında,
Anlam veremesen uyanmak istememene

5.22.2008

3.03.2008

Elini ver
Ve elin
Beş el büyüklüğünde
Değmek isterken korkak
Elim küçük
Bölü beş
Benim elim
olmayışına göre

Ve gözün
Beş kat daha derin
Bakmadığım zamanlarda
Aklımda
Ne dediysen sanki
Bütün o kelimeleri
bir bir arkasına hapsetmiş gözün
öyle bakıyor aslında ben bakmazken
sen yokken yani
kelimeleri yıkıp geçen
bir ana sığan
hayalimde
tek bir anda düşünürken
ve ardından uzaklaştırmaya çalışırken
düşümden
kayan bir yıldız olsa da
uzaklaşsan düşümden diye
dilek dilemek için beklerken
hangi kavramın uç bir derecesi bu
karar veremiyorum
ironik evet
çünkü bu
anlık bir varoluş ve yok oluş
üst üste yaşanan
seninle ilgili her şey
üst üste

Elini ver
Ve elin
Beş el büyüklüğünde
Değmek isterken korkak
Elim küçük
Bölü beş
Benim elim
olmayışına göre

2.28.2008

Olumlu Düşünce Aşısı
Son Günlerin Kaynağı Belirsiz Baharı


Erken saatte işe giden kuzen tıkırtılarına uyanıyorum. O da nesi! Kuzen gecenin bir köründe işe gitmiyor artık, e güneş var, e gün doğmuş! Kapıyı çekişinin ardından şahsi güne başlangıcım yaklaşık iki saatlik bir uykudan sonra olacak. Bu uykularda içine güneş doğmuş rüyalar görüyorum işte son günlerde. Erken doğan güneş kapalı göz kapaklarıma vuruyor. ‘gerçek – beyin – hayal’ uyku şeytan üçgeninde güneşli rüyalar yerini buluyor! Böyle başlayan günler de şenlikli halaylı bayramlı devam ediyor!

Bu bahar havalı günleri kim yastık altı yapmıştı yiten mevsimde de bilmem kaç yılın en soğuk hafta sonundan sonra birden ortaya çıkarıverdi anlamış değilim. Hoş her kim yaptıysa alnından öpülesidir! İhtiyacımız vardı. Karda ‘otolara bindirmece yol üstünden kaydırmaca’ oynamak yormuştu. Güneşi gören kendimiz kendimizi ayyynı anda İstanbul trafiğine atıverdik. Evet tüm memleket sanki aynı anda İstanbul trafiğine atılmışız gibi bir araplık bir saçlık söz konusuydu. Camdan bakan arap kızı bile trafikteydi bu hafta sonu! ‘Eee abi bizim de hakkımız! Bak bak nereye kadar, havayı böyle görünce bıraktım pencere neyim’ şeklinde demeç verdi. Doğru tahmin, tam o anda oradan geçmekte olan Hawaii gömlekli hasır şapkalı gözlüklü bayan bendim! Demek siz de..!

Bir türlü akşam olmaması da bu kaynağı belirsiz bahar günlerinin daha ilerleyen saatlerde fark edilen nadide diğer bir özelliğidir efendim. Bünye şaşkın, beyin şaşkın.. Bu hava neden kararmıyor? Duvar saatim mi bozuk, vücut saatim mi kopuk? Havada bir başına buyruk kararmamalar, bir ılık ılık estirmeler.. Sanki bir triphop seçmiş kendine, almış loopa, salınıyor doğa. Sen çok yaşa. Seni sapıttıran biziz, şaşırt bizi tabi hakkındır doğa! Böyle mesajlar vererek de deodorant sıkmayın, boşa makbuz almayın diyerek de sonlandırırım yazımı. Yakışır mı? Bilmem, varsın yakışmasın, ben arap kızı olucam, kalkmam lazım yazının başından, ondan yani!
Mircim'e,

Biri küçük
Diğeri ondan daha küçük
Biri diğerinden de küçük ama zaten
İki çocuk bunlar
Biri üzüldü:
Yağmur yağıyor ne güzel
İyi de ne güzel dediği şeye neden üzüldü?
Çünkü sevinecek şeyi varken elinde
Cebinde bekleyen üzülecek şeyi seçen bir küçük diğeri
Biri sordu:
Neden üzüldün ki
Diğeri açıkladı:
Çünkü artık gittikçe daha az yağıyor
Ve ilerde hiç yağmayacak
Biri gerçekçi yanını durduramayarak:
E olsun ama biz görmeyiz o zamanları boşver
Diğeri daha da üzüldü:
Ben beş yüz yaşıma kadar yaşayacakmışım.
Baksana zaten beş yüz yaşım dedin
Senin beş yüz yaşına kadar senden başka yaşayacak kimse olamaz zaten!.

Uffff

Tamam tamam

...

(mir rengi yazılmış olup bu rengi yalnızca mirler görebilir, di mi mir?)

2.23.2008

Yazsana yaz
Yaz


Bir yeşil kamyon seyrek trafikte gidiyor gözümün önünde
Bir yeşil
Bir kamyon
Nereye gidiyor bilmem
Neden gidiyor bilmem
Kim götürüyor belli değil
Gözümün önünce gittiğini görüyorum sadece
Çikolatadan bir parça daha ısırıyorum
Belki kadehten bir yudum daha kırmızı
Sonra diyorum beni de götürse nereye gidiyorsa
Bilmediğim bir alana bıraksa beni
Neyle yüklüyse onlarla beraber
Ben bir eşya olsam
Sadece dursam
İçimde olan biten bir şey olmasa
Sadece varlığımla neyden oluşuyorsam onunla
Yani belki metal belki tahta
Evet şimdiki gibi belki et değil
Olsa bile artı ruh değil
Öylece durabilmeyi
Bekleyebilmeyi bilmeye doğasından sahip olan bir eşya

..................


kar kaplamış yol yanlarını
yığılılar üst üste
pislenmişler
çamurlanmışlar
yağarken nasıl da beyaz
nasıl da hafif ve yumuşaklardı
şimdi ağır kirli ve itilmişler
yollar onlarsız şimdi
açıklar trafiğe
herkes mutluyken ben
üzülen karların derdinde
yolların açılmasının hüznü var üstümde

.................

tam düşünememenin güzelliği
insan olmanın en büyük ve yüce özelliğinin reddi bu
kaybedince bir parçasını
daha rahat olabilmek
aptallar daha mı mutludur
ya da duygusuzlar
tüm duygularımı bağışlıyorum
ölmeden önce
alın benden onları
ihtiyacı olanlar
hissetmek isteyip de hissedemeyenlere nakledilsin
kırmızı bir kalp konması değil bu
bir buzlu kaba
belki bu duygular bir balonda nakledilebilir
belki pamuğun arasına sarılıp
mutlu olsun alan temennimdir
pişman olmasın
diyebilsin ki
hissetmek daha güzelmiş hissetmemekten

benim bedenim
benim duygularımdan daha hafif
benim bedenim
duygularımın rüzgarıyla uçar
kendini bir vapurda bulur birden
kadıköyden beşiktaşa giden
çok kalabalık vapur
çok insan var
neden geldim buraya
a evet
dışarıda martılar var ve batan bir güneş

........

bana tutunup çıkmak ister misin buradan
bunu bekliyordum evet
ama hayır teşekkürler
sen git
ben kalkarım
ya da kalkamasam da git işte..

2.13.2008

sanki biri üfledi avucumun içinden havaya karıştı tozları çocukluğumun..

avucumda sıkı sıkıya tutup
yine şimdi küçük olmak istemiştim ben halbuki

sokakta oyun oynayıp
eve gelmek
yıka ellerini demesi bana annemin
sonra en sevdiğim çorbayı yaptığını söylemesi
gözleri parlayarak..
bi çırpıda içmişim
içim sıcacık
evim sıcacık
aklımda dönüp dönüp karışan parçalar yok
bulmacadan habersizim bile muhtemelen
televizyonun karşısında uyumuşum
babam uyandırmış
hadi kızım yatağına yat demiş
dişlerimi fırçalamadan devrilmişim yatağa
yer değiştirmeyince parçalar
ağırlıkları sağa sola çevirmemiş
huzurum sabit uyumuşum..

bunları düşünmüşüm avucumda diğer elim..

1.24.2008

shadows are running fast enough not to catch a cold from the sunnysunshine
the holy man is smoking a cigarette with no brand

i am going back to knowing
where the dark blue streets are raining to the sky
and the cats are all black and white

1.21.2008

iş yok aşk yok bari boya-kesim olsun..

1.03.2008

Ayna Sırrı

Gecenin bu saatlerinde hep hüzünlenmek bana mı düşer
Belli belirsizdir akamayan yaşlar
Kaçamak bakışlar hep bu saatlerde mi akla düşer

Uzak dostlar var aklımda
bir de uzaktaki dostlar
Aynı değil bu ikisi biliyorum ya
yine de ikisi de yanımda değil işte

Ayna sırrı tesadüflere takılmak var bazen de
Bir dizesinden alıp
Bu sözü böyle kavradıysa
beni de tutar diyorum ama
kimsede kalamıyorum

Eskilerde bir iç çekiş
Yenilerde bir selamsızlık haliyim

Gecenin bu saatlerinde
Bu eski evin ışıklı yola doğru duruşu
Artık eskisi gibi yağmayan yağmurlar
Uzak dostlar
Uzaktaki dostlar
ve tesadüfler..
beni ağırlar

Saat atıyor
Dünya güneşin etrafındaki
herhangi bir turunun
herhangi bir açısında..