11.30.2007
It's hard, hard not to sit on your hands
And bury your head in the sand
Hard not to make other plans
and claim that you've done all you can all along
And life must go on
It's hard, hard to stand up for what's right
And bring home the bacon each night
Hard not to break down and cry
When every idea that you've tried has been wrong
But you must go on
It's hard but you know it's worth the fight
'cause you know you've got the truth on your side
When the accusations fly, hold tight
Don't be afraid of what they'll say
Who cares what cowards think, anyway
They will understand one day, one day
It's hard, hard when you're here all alone
And everyone else has gone home
Harder to know right from wrong
When all objectivity's gone
And it's gone
But you still carry on
'cause you, you are the only one left
And you've got to clean up this mess
You know you'll end up like the rest
Bitter and twisted, unless
You stay strong and you carry on
It's hard but you know it's worth the fight
'cause you know you've got the truth on your side
When the accusations fly, hold tight
And don't be afraid of what they'll say
Who cares what cowards think, anyway
They will understand one day, one day.
Yann Tiersen..
8.17.2007
8.12.2007
Doğru harfleri doğru kutulara yazınca karşına tek bir cümle çıkmaz
Çengel saplı sorularla dolu hazinem
Tek bir altınını cebine atıp gitmeye kalkıştığında
Önceden beni ısırdığın tüm dişlerin dökülür eline
Öyle büyük göründüğüme bakıp aldandıysan da eğer bugün anla
Sadece aşk için buradasın
Aşkın gerisinde ötesinde olan tüm sözcüklerini kurut
Başka yerlere dokunacağın zamanlarını unut
Sadece ben olacağım ellerinin arasında
Parmak izlerinin tek sahibi benim coğrafyam
Her şey bu ana gelebilmek içindi
Bu andan sonrası ise muhtemelen bitti.
İkisi de o güne dek aman aman çok acı çekmemişti. birinin başı diğerinin omzuna kilitli tek bir yaşamdı yaşadıkları.
ağır gözüken ama aslında içlerinde iki üç parça şeyin olduğu,
sallandığında o güne dek yaşamadıkları yalnızlıklarının iki yanavurarak
yankılanacağı bavullar önlerindeydi şimdi bu ayrılışı bekledikleri zor zambak kokan saatte.
giderse ne yaparım?gidersem ne yapar, aynı anda ikisinin de aklında dönüp de durmayan iki soruydu.
yine burnunu omzuna dayasa ömrünün en zor ve en güzel kokusunu içine çekse.
bitmeyen bir soluk behşedilmiş olsa ona bu kez.ruhunu dahil alsa içine.
gidecek hiçbir şeyi kalmasa.
evde orda burda yapışık paris kartpostallarını yırttığında çıkacak sesi düşündü. kendi kendine attığı tokatlarda çıkan sesten daha keskin. eldeki kağıt kesiği acısından daha acı bir gidiş bu.
hayatında sadece iki şeye aşık olmuş bir kadının birini bırakıp diğerine gidişi bu. adamı bırak parise git.
adamı bırak parise git.
adamı bırak parise git.
omzundaki kilidi salıverdi.
gitti.
geride ne varsa bitti.
- fotoğraf: çağlar / sweet dreams -
7.29.2007
Ama daha ne ki, hayat bu işte.. diyen birisi değil o
Kızının yaptığı peri kızı elbiseleri çizimlerini banyo duvarına yapıştıran biri aksine..
Ben olumsuz düşünmem hiçbir şeyin başını diye pat diye öylesine bir konuşmada ortaya sözlerini eteğinden salıveren
Ne büyük bir gün yaşadığını kaynattığı ve ikram ettiği vişne şurubunun lezzetiyle damakta bırakan
Temizliği ancak bitirdiğini yanında da çeşit çeşit yemekler yaptığını söyleyen ama şip şak temiz pak giyinip akşam yemeğini dışarıda yemek için çıkmaya hazır olan
Ki evde çeşit çeşit yemekler yapılınca dışarı çıkılmaz genelde bizde
Ne varsa o yenir ya hani
O öyle değil ama.
Evi küçük bir kutu gibi değil, kutular hava almaz, burada öyle bir hava var ki aksine..
Renkli güneşlikleri var, ne garip, hâlbuki biz beyaz güneşliklere alışkınız evi aydınlık tutarlar
Burada gündüz kızıllığı atıyor eve kırmızı güneşlikler
Açık kapılar pencereler
Estiriyorlar
Tavandaki çivilerden sarkan ne varsa sallanıyor
Sıralanmaya çalışılmış ama belli ki biraz da istekli salıverilmiş dergilerin ilk sayfaları çevriliyor
Banyoyu kullanmak isteyince eş dost, küresel ısınma yüzünden diyor su biriktiriyorum içerde ona aldırma sen normal hesaptan kullan sifonu
Hay Allah ne diyor bu kadın
Evinde minik önlemler alıyor, dünyasında fena mı
Ama gülümsüyor insan işte
Kızının neye var yeteneği çok merak ediyor
Bazen büyük sözler söylüyor o kız
Bazen de salonun orasında büyük açıyor bacaklarını iki yana
Jimnastiğe gitmiş, esnek mi esnek
Başka şeyler de öğrenmeli
Hayat şartları işte, demek zorunda kalmadan içinde ne varsa keşfederek duru su gibi yolunu bulmalı, o öyle düşünüyor
Konuşunca gözlerini aça aça öyle bir anlattıklarının içine alıyor ki insanı
Ordayken fark ediyor insan ancak derin bir nefes almış dalmış, aldığı nefes bitmiyor zira artıyor o anlatırken
Hava veriyor insana bu kadın
Evet, bu kadın öyle kırmızı güneşlik serinliği estiriyor
Çok yorgunken hiçbir şey düşünmeden uyuyabilmenin huzurunu damlatıyor insanın ruhuna
Ben de yazmak istedim okuyana da estirir o şimdi, ne güzel..
7.23.2007
Şimdi beni aramanı beklerken
Anlıyorum bir kez daha ne çocuk olduğumu
Oyuna tam alışıyorken arkadaşlarının sokaktan gönderdiği bir çocuğum ben
Düşmüşüm dizlerim kan içinde
Ellerimi once dizlerime sonra gözlerime sürmüşüm
Kanıyor gözlerim
Oyuna dönmek istesem alırlar mı aralarına ?
Evin en ağlamamak gereken yeri salonun ıssız orta yeridir
Ama işte doldu gözlerim bu çırılçıplak kaldığım ortalıkta
Annemi kaybettim büyük boşlukta
Elinin sıcaklığı hala elimdeyken
Bir anda kayboldu
Yüzüm şaşkın
Içim şşşşaşkın
Sevilmeye sıcağa ne de çabuk alışmışım
7.21.2007
7.15.2007
7.12.2007
Bazen anın kurtulduğunu görmek güzeldir, rahatlatır.
Yan yan yürüyen yengeç(lerin?) aşkı - Belki de buraya hiç yazılmamış olması gereken..
Aceleci olduğumdan yazılarım, öykülerim kısa kaldı hep. Kısa öykü bile kalamadı hatta. Onların girişleri olarak girilmiş
ama ortalara geleyazarken birilerine okutulmuş, paylaşılmış, ‘post’lanmış.. Büyürdü daha bu çocuklar aslında diyorum
uzaktan şöyle bir bakınca. Ama o zaman olmuyor işte, bunu demek için uzaklaşmak ve öyle bakmak gerekiyor.
O adamlar da öykülerim gibi. Girişleri var. Tam devam edecekken işte öyle kendimi uzaktan büyürdü aslında bu
çocuk derken buluyorum. Bilmiyorum ki ne zaman diner bu oyun. Hayatın bir sürü yeniliğine dalmışken, apansız
yakalayan – başka türlüsü oluyor muydu ki sahi bunların - bir de aşk tekmeliyor kalbimin içinden. Yüzeye
yaklaşıyor bazen, ayaklarını görebiliyorum. Yakalamak istiyorum dışardan o minik ayakları. Olmuyor hemen
kaçıyor başka yöne. Gözyaşları suyum içinde doğurur muyum onu yoksa gözlerim kanayarak düşürür müyüm hiç
bilmiyorum ki.
Bu yazı da bu kadar işte yine.. Saklasam doğar mı acaba bu kez?
7.08.2007
6.27.2007
Bir adam bir sabah uyandı. Aklında bir kelime vardı. Onu sıcağı sıcağına bir yere yazmalıydı.
O gün mutlaka onu kullanmalıydı.
Kapı çaldı. Gitti, kapıyı açtı. Karşısında sarı bir kız vardı.
Ona baktı, sıcak bastı.
Kızı içeri davet etti. Adam başladı konuşmaya. Anlatıyordu oradan buradan her yerlerden her şeyleri.
Sarı kız dinleyemiyordu.
Televizyon açıktı. Kulakları adamdan çok televizyonun içinde oturan adamdaydı.
Televizyonun içinde oturan adam sıcak para akışına dikkat dedi.
Kız kanalı değiştirdi.
Belgesel.. sıcak savaş günleri..
Değiştirdi.
Yemek programı.. ara sıcaklar.
Kız sıkıldı. İlk anda bu teklife sıcak bakmıştı, şimdi şimdi pişman gibiydi.
Belli adam sıcakkanlıydı ama olmayacaktı.
Gitmeliyim artık dedi kız kendi kendine.
Adam sıcak bir gülümsemeyle baktı. Kız başını öne eğdi, elindeki kumandaya baktı.
Adam soğuk bir şeyler içelim dedi.
Kız durdu, gülümsedi, kumandayı bıraktı.
Soğuk dedi, sahi bu kâğıtta niye soğuk yazıyor?
6.22.2007
I.
Sen şimdi 39sun..
Anlatılanlara göre 4 yıldır yolun diğer yarısından yürüyorsun
Kuz'um farklı gözlükler mi takıyorsun
İnsanları, hayvanları başka başka mı görüyorsun
İçin bir sahil kasabası dinginliği arzusunda
Çocukların çığlıkları kulaklarına düşman
Ellerinde geçmişin dantelleri başladı mı dokunmaya
Yolun o yarısında sahi satılmıyor mı dondurmalar kenarlarda?
Yıllar geçtikçe heyecanlar azalıyor
Duygular o denli çok inmez çıkmaz oluyor diyorlar..
'Ne çok ağlar ne çok güler.. hallice o şimdi' mi diyelim soranlara
II.
Yelkovan diye bir hayvan var mı,
hani akrebin arkadaşı..?
Ben inanmıyorum zaman denen şeye
Saatlerde akrepler ve yelkovanlar yaşar,
Akrebi biliyoruz da bu yelkovan kimdir
Bilmiyoruz..
Zamanın saçmalığının sorumlusu bu hayvan olamamış 'şey'dir
Akrep zamanın ileri gittiğini 'sokar' aklımıza
(bkz akrebin işe alınış sebebi)
Halbuki yelkovan daha garip şeyler yapar durur
Yelkovan aslında 'zamansızlığın ajanı'dır
Zamanın göstergesinin içine köstebeklenmiş
Akreple anıla anıla kendine hayvan süsü vermiş
Neden? Şüphelenmeyelim diye!
Deriz ya bazen yıllar bir gün gibi geçti
Ya da ne gündü.. yıl gibi geldi diye
Yelkovan karıştırıyor ortalığı da ondan
Ben konuştum yelkovanla
Söyle kuz'una
35 hikayesi yalan diyor
Baş aşağı ederim herşeyi bir anda
İlk yarıymış ikinci yarıymış karışır diyor
Zamansızlığın ajanına ne denebilir ki..
Yelkovan sokması olmayalım razıyız..
Yeniden iyi ki doğdun kuzencim..
6.18.2007
6.01.2007
Şimdi şimdi yeşillerin ortasındayım. Güller sarmış etrafımı bir de adlarını öğrenmeye çalıştığım benim için yeni çiçekler. Aklımda tutmaya çalışıyorum adını, bak onun yaprağı kadife kadifeydi diyorum. ‘Utanmış pembe kadifesi’ yapraklı çiçek, sevgilisine kavuşamayan bir boynu büküklüğü düşürüyor aklıma. Gözlerimi zor alıyorum da atıyorum daha uzağa. Biliyorum ki deniz, sayılı adım mesafemde. ‘Deniz sefer sayılı’ bir yolculuğa çıkmışım. Uzamış yeşiller çakıl taşı yollarıma, yollarımın hatları bürünmüş yeşillere. Onlar bu mevsimde ister ki eş dost salınarak geçsin üzerlerinden. Yürümek bize nasıl güzelse, yollara da yürünmek güzeldir çünkü. Sert havaların terkedilmişliği yavaş yavaş bırakır yerini insan sıcaklığına. Zaman yeşillere yayılma, tek gürültü yapma hakkını cırcır böceklerine bırakma, elin çoğu zaman gidemediği ne kadar ‘off’ tuşu varsa basma, uzay uydularıyla bağlantıyı koparma zamanıdır; belki çoktandır elde olan bir anne kurabiyesi tarifini hayata geçirme zamanıdır.
5.22.2007
Bazen öyle gelir ki yazmazsan gerçek değildir yaşadıkların. Kağıdın yoksa yanında okuduğun kitabın boşluklarına yazarsın zihninde çevirip çevirip kurduğun, kendine okuduğun cümlelerini. Yazarken savaşmak vardır. Yazamamak, içinde patlayanlara kelimelerin yetmemesi, kelimelerin seni sevmediklerini göstermez bu, sadece zamanı değildir belki. Bazı anlarda aşk büyür. Harfler üzerlerine hafif bir şeyler giymek için salınır, sen de içkileri hazırlarsın. Gelirler ve yazmaya başlarsın yudum yudum. Rotası şaşan jöle gibi, eline aldığında kayan giden, tutulamayan yazılar yazarsın. Bir yerden diğerine giderken gittiğinde eski sen olacakla yolculuk edersin.
Yolculuk her anının hiçbir yere ait olmamasında bulur büyüsünü. Ben büyüyü başım hafif yana yaslı, bir uçağın kanadını değdirip geçtiği bir buluta bakarken, son anında biletini alıp atladığım bir trende o günlerde o çok sevdiğim şarkıyı dinlerken bulurum. İnandıklarım, sorguladıklarım, aklımda dönüp durmayanlar, ip atlayanlar, içimde kıpırdanıp durmayanlar, kalbimi araba çizer gibi çizip kaçan çocuklar hep benimledir. Git desen gitmez bunlar, kal desen umursamaz. Yolculuk yardım eder. Aslında neden onlarla yolculuk ettiğini çözmene yardım eder. Hayatına girenler de yardım eder bazen. Zaten onlarla yaşanan da bir yolculuktur . Durağı gelen iner taşıtından. En pamuk koltukları ayırdıkların dahil el sallar uzaklaşır. Böyle anlarda herşeyin bir zamanı olduğunu düşünürüm. Sana bir şeyler anlatmıştır ve gitmiştir.
Eğer ezberindeki dualar gibi gözünün önünden gitmeyen şeyler varsa, dönüp durmayıp zırvalıyorum diyorsan bir şeyleri vardır elbet anlamları. Bahanelerse bile unutmak istediğin gerçeklerine, cevaplarına giderken en büyük ipucu onların elindedir. Bahanelerinle iyi anlaş, ipin ucunu çal, yumağını çöz, yeniden güzelce sararsın sonra, hislerinin ve zihninin olduğu hiçbir an 'geç' değildir. Bir daha hiç geri gelmeyecek günleri yaşıyorsan bu hayatta, bu sefer 'geç' olduğu için bunu atlayayım, oyuna yeniden başlayıp hamlemi yaparım diyemiyorsan hiç bir an 'geç' değildir.
Sana mı yazdım bunları kendime mi, belki ikisi de. İçte sen dışta benim, dışta sen içte benim ve o. Aynı şeyleri yaşıyoruz hepimiz.
5.19.2007
5.13.2007
Çin börekleri için sıraya girmek. Dünyanın en güzel ve en ağır sosuna batırarak, dünyanın en kalabalık yerlerinden birinde kimseye çarpmamak suretiyle paketleri de düşürmeden çin böreğini yeme çabaları!
Sonucun verdiği ultra keyif!
Yorulduk, güneşe serilen sıkışık masalardaki dibdibe insanlara katılalım.. Birer cafe au lait içelim, güneş dıştan ısıtırken o içten yaksın. Konuşalım, bakışalım, bakınalım. Elbet tanıdık birilerini görelim. Konuşalım, bakışalım, bakınalım birlikte. Öğleden sonra planları vücuda gelsin. İspanyolca, fransızca, türkçe görüşürüzler çınlasın Wazemmes nidalarında! Dönüş yolu tutulsun..
5.08.2007
Twice or maybe more than twice many times bloody mary
Ne sensin domates tarlalarımdan tek çaldığım
ne fotoğraflarım hiç yayımlanmamış çocuk yüzleriyle dolu
ellerim minik
minik ellerim yazarken büyük sözcükleri
dudağımı yakan sensin many times bloody maryim
hayattan çalmak mı hayata vermek mi kozum?
işin gücün hayat
adı konmamış önündekini yaşa
belki o zaman şenlenir tabağın
bloody mary'm uyumak ister
ya da belki yağmurda biraz daha yürümek
dudakları yanar votka mı biber mi bloody'nin kanında?
aşk mı uzaklar mı bloody'nin aklında?
bloody mary'm uyumak ister
domates tarlalarında
inadına çekip güneşi yüzüne
4.25.2007
Çiçeklerimi sararsınlar diye güneşe bırakıyorum, ben aslında çiçekleri canlı severim. Kendi çiçeklerime neden bunu yapıyorum? Kendi kalbime neden bunu yapıyorum? Yine kalbimin hüzün bağladığı günlerdeyim.. Uzun yıllar süren bir beraberlikten sonra eşlerini kaybeden kadınlar bu ağırlığa nasıl dayanır, bunu düşünüyorum. Beklediğim, beni terketti. Kendine daha ağır bir konu bulmaya çalışıyor sanırım zihnim acısını hafifletmek için. Ama yüreğimde gidenin acısı yerleşik, üzerine hangi düşünce gelirse gelsin, o düşünce hangi ağırlıkta olursa olsun, o orada var..
..
bittttttiii...ıııı..
4.23.2007
4.07.2007
4.05.2007
pencereden gelen güzel gun ışığı
gökyüzünde süzülen güzel kuş
nasıl sadece varlıklarıyla güzellerse
öyle olalım biz de.gerisi boş bu akşam üstü.
3.20.2007
hiçbir şey istemeyene hiçbir şey verilmemelidir. alır çünkü. hayır deyip eliyle itmez. ne kadar verilirse alır. sonra aldıklarına dair bir şey dendiğinde ben hiç istememiştim ki olur beyiniçiözetleri ve dışarı da yansırsa bu özet işte o zaman veren tarafta göçükler oluşabilir. göçükler iyi şeyler değildir. kalbe yakın göçükler hele hele hiç tasvip edilmezler yetkili merciler tarafından. bu göçükler mesela kabarmış hamur topu örneğinden daha iyi anlaşılabilir, anlaşılmasa da biraz düşündürtebilir ki illa hedefi anlamak değildir önemli olan, önemli olan gidilmesi istenen yol üzerine olmasa bile biraz düşünebilmektir. her düşünce bir yerlerde bir zamanlar pötürcüğünü verir çünkiüi. yani öyle uzayın bilmem kaçıncı derinliğinin 3 adım sağına da sallasanız, mehmet amcanın sebze bahçesinde çeşmenin üç fidan soluna da gömsenir birzaman pörtler. ki bu pörtlemeler göçükler gibi değildir. kelimelerin anlamlarından da gayet açık anlaşılabileceği gibi pörtler dışa dogrudur, göçükler içe dogru. hayır bu da şimdi her içe dogru olan şey kötüdür de demek değildir. ama göçükler iç yönde ve kötüdürler. pörtler ise kendilerini oluşturan zaman yaprak sarmalından başka bir yaprakta bir anda gerektikleri ama gerektikleri onlar belirmeden önce anlaşılmamış olan şekilde adlarını fiile uygulatarak “pörtler”ler. Pörtlemelerine tepki ne iyi oldu da pörtledindir. gelelim yardımcı kek konseptimize. yüksek sıcaklıkta bekleyen hamur topu kabarır da kabarır. halbu ki hamursun işte kabarsan inmicek misin sanki günün birinde. ama her etkinin bir tepkisi yüksek sıcaklıgın da kabartması vardır. ardından fırından çıkarılır keke dönüşmüş hamur topu. artık adı da başkadır tadı da. kek olmuştur, kek olalı kendini lezzete vurmuştur. İşte biz bu keki alır da içine hemen bir çubuk sokarsak(duruma göre bıçak da olabilir bu çubuk, elektrik direği de, yaratıcılık sınırlarınız yorganınızdan öteye uzanmaya çalıştıkça genişler, bu nedenle korkmayınız, o ayağı ordan uzağa da uzatınız.) kek ne olur?? Fısssssssss..fosssssss olmaz mı? gayet tabi ki olur. bu oluşan girintinin adı göçüktür. bu kadar.
3.18.2007
soyutluk soyutlugu tetikler deyip somutluğa sarılan bir insana hafifçe gülümsemekten başka ne yapabilirsiniz?
Eğer siz de duygularınızı sıyıramıyorsanız etinizden,
sevişirken etinizden aşk çıkar
sıyıranlardan sadece haz çıkar
Bir kabusa üzülmekten korkmayınız
ardından günün sıradanlıgına sevinmek gelir çünkü
ve bu kendini bin m3 pamuk mu bin m3 demir mi sorusunda pamuk kefesine koymaktır
öyle yumuşak öyle güzel..
2.21.2007
2.18.2007
Çarkıfelek duygular..
yine seni bir anda deli gibi özledim. yokluğun nefesimi çaldı.
gelmeli ve ellerimden tutmalısın. yoksa canım çok ama çok acıyor dönüp duran, içimi bulandıran duygularla. ne çaldıgını bilmeyen ama çalmaktan da vazgeçemeyen bir dj gibiyim. olmayışını çok kolay umursamamana baglayabiliyorum. bu yüzden çıkıp gelmeli ve ellerimden tutup konuşmalısın benimle. ne dediğin olmasa bile dediğin olmalı. sesinin cennetine gitmeliyim.